top of page

Anlam Arayışı ve Tercih Edilebilir Gelecekler

  • Yazarın fotoğrafı: Nida Ayça Onur
    Nida Ayça Onur
  • 30 Mar
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 31 Mar

“Tercih edilebilir gelecekler tasarlamak” kavramı, gelecekte muhtemelen maruz kalacağımız bir durumun ötesine geçip, ona müdahil olmayı ve değerlerimiz doğrultusunda geleceği şekillendirmeyi önerir. Spekülatif dizayn, bu süreci mümkün kılan bir düşünme biçimi sunar: Eleştirel, normları sorgulayan, adil ve bütüne hizmet eden yaklaşımla “alternatif gelecekler” üretir. Şu an bunları konuşacak sağlıklı bir ortamdan uzağız gibi görünebilir, ama belki de bir o kadar yakınız.


Tasarım aracılığıyla olmasa da bugün gençlerin büyük rol oynadığı bir toplumsal hareketle geleceği şekillendirecek bir dönemi yaşıyoruz. Birçok kaygının tetiklemesiyle, geleceğe dair bir umut ve anlam arayışı ile beraber…


Fight today for better tomorrow!
Fight today for better tomorrow!

Hararetli duygu ve düşüncelerimizi bir zemine oturturken, bizden önce yaşayan ve kendi yolunu paylaşan birçok düşünce lideri bulunuyor, son dönemde ise Viktor Frankl, benim için bunlardan biri.


Frankl’dan bana kalan ve bugün yaşananlarda en bağ kurduğum kavram ise “Onur”. Buraya en sonda geleceğim.



Anlam Arayışı ve Özgür İrade


Frankl, toplama kamplarında hayatta kalırken “İnsanın insanlığı nedir?” sorusuna yanıt arar. İnsanı insan yapan ve yaşamaya devam etmesini sağlayan şeyin “anlam” olduğunu ileri sürer ve bu çerçevede geliştirdiği Logoterapi üç ön kabule dayanır:


  1. “Hayatın anlamı” vardır ve en sefil durumda dahi yaşamda keşfedilmeyi bekleyen bir anlam saklıdır.


  1. “Özgür irade” ile kişi tüm koşullanmışlıklardan (büyüdüğün ortam, sana yapılanlar, baskılar vb.) bağımsız olarak nasıl bir tutum sergileyeceğine karar verebilir.


  1. “Anlam iradesi” ile kişi bulduğu anlamı onuruyla taşır ve onu yaşamına entegre ederek gerçeğe dönüştürmelidir.


Anlamı keşfetmeye yönelik Haham Hillel’in soruları burada devreye girer:

  • Eğer bunu yapmazsam kim yapacak?

  • Eğer bunu hemen şimdi yapmazsam ne zaman yapacağım?

  • Eğer bunu sırf kendim uğruna yaparsam ben neyim?


Bu sorularda, yalnızca kendini bilmeye yönelik bir keşfi değil, kolektif bir sorumluluğa da atıf görürüz.



Kendini Bil: Sokrates’ten Frankl’a


Tasarım açısından bakıldığında, Sokrates’in “Kendini Bil” öğüdü, aslında tasarımın hedefini de belirler. Sokrates, fiziksel dünyada kesinliğe ulaşmanın imkansız olduğunu savunur ve gerçeğin yalnızca erdem bilgisinde var olduğunu ileri sürer. Bu düşünce, Frankl’ın felsefesinde “gerçek birey olma”ya evrilir.


Frankl, Anlam İstenci kitabında, insanın varoluşunun temel unsurlarından birinin “öz-aşkınlık” olduğunu vurgular. Gerçek bir birey, yalnızca kendisini anlamakla kalmaz, kendisini aşarak daha büyük bir anlam ya da amaç için çabalar. Bu, bireysel gelişimin ötesine geçer; aynı zamanda başkalarına karşı sorumluluğu da beraberinde getirir.


Yaşadığımız dönemle ilişkisini kurarak durumu anlamak mümkün. Bugün bir tutumu benimseyen insanlar muhtemelen şu sorulara cevap arıyor ve veriyor:


İçinde bulunduğumuz durumun bana çağrısı ne? Benim sorumluluğum ne?


Anlam bulma ve bulunan anlam için mücadele ederken bu sorular önemli. Sağlıklı bir yaşam için de. Peki sağlık ne?



Sağlık, Vicdan ve Onur


Frankl’a göre sağlık, yalnızca biyolojik bir durum değil, aynı zamanda onurlu bir yaşam sürme yeteneğidir. Önemli olan hayatı uzatmak değil, onu onurlu bir şekilde yaşayabilmektir. Bazen sadece bir duruş bile, o anı yaşayan ya da ana tanık olanlar için derin bir anlam taşıyabilir ve dönüşüm yaratabilir.


Bunun yanında, kişi kendi değerlerine ve vicdanına ters düşen bir eylemde bulunduğunda, kimse buna tanık olmasa bile sağlığını kaybeder.


Frankl’a göre, vicdanımızın sesini duyarak tutumlarımızı ve eylemlerimizi buna göre seçmek, bizi sağlıklı kılar. İtaat edilecek tek şey vicdanımızdır; anlamı burada bulmak ve yaşatmak mümkündür.


Gelelim “Onur”a… Onur, Frankl felsefesinde anlamdan ayrı tutulmaz. Kişinin kendi değerlerine uygun yaşaması ve bu doğrultuda eyleme geçmesi, gerçek onurdur.



Tüketici yerine Vatandaş


İnandığımız değerler doğrultusunda eyleme geçmek noktasında bireyler olarak bugün çıkardığımız, çıkarmadığımız ya da çıkaramadığımız sesi düşünüyorum. Burada da spekülatif dizayn anlatırken bahsettiğim A/B manifestosu geliyor aklıma.


A/B manifestosunda, Dunne & Raby, mevcut tasarım değerlerini A sütununda, spekülatif tasarımın tercih edilebilir geleceklerle ilgili değerlerini ise B sütununda sunar. B sütununda, onaylama ve tüketim odaklı yaklaşımlar terk edilir; yerine, eleştirel düşünme ve insanları düşündürme yer alır. “Tüketici” yerine “vatandaş”, “kullanıcı” yerine “insan” ifadeleri kullanılır.


A/B manifestosuna atıfta bulunarak, “tüketici” olmak yerine “vatandaş” gibi düşünelim. Çıkarmadığımız ya da çıkaramadığımız sesle yüzleştiğimizde, ona ne söylerdik? Kendi içsel sesimizle barışık mı ya da toplumsal baskıların etkisiyle şekillenen bir tutum mu sergiliyoruz?


Tercih edilebilir gelecekler tasarlayabilmek dileği ile.


——


Viktor Frankl Enstitüsü Türkiye kurucusu sevgili hocam Memduh Özmert ve onun atölyesinde birlikte düşündüğümüz sınıf arkadaşlarıma ayrıca teşekkürlerimle…

 
 
 

Comments


bottom of page